2003’ün bahar aylarında Türkiye otomobil pazarında satışa sunulması planlanan ve sınırlı sayıda üretilecek olan BMW M3 CSL’nin tarihi, BMW’nin büyük mirasa sahip, 1938 yılında aluminyum gövdeli efsanevi 328 Mille Miglia Coupé’yi ve 1970’lerde 3.0 litre Coupé’yi baz alarak hafif, spor bir otomobil yarattığı günlere dayanıyor.
2001 Frankfurt Fuarı’nda BMW M, bu temayı dünyadaki spor otomobil tutkunlarının yüreklerini kıpır kıpır eden BMW M3 CSL konsept otomobili olarak bir kez daha ele aldı. Konsept otomobile olan yoğun ilginin ardından da BMW M, BMW M3 CSL modelini, üretime uygun bir prototip olarak sunuyor.
Yeni M3 CSL, “akıllı hafif malzeme teknoloji”sine dayanıyor. Bu da, malzemelerin ve parçaların optimum birleşimi anlamına geliyor: Her parça için amaca en uygun ve aynı zamanda da en hafif malzeme kullanılıyor.
Hafif malzeme mühendisliğinde ve sürüş sisteminde Formula 1 teknolojisi
Formula 1 teknolojisine dayanan ve yolda pratiklik sağlayan bu strateji, BMW M3 CSL’de en önemli noktalarda uygulanıyor. Örneğin Formula 1’de sürekli kullanılan bir materyal olan karbon-fiber ile güçlendirilmiş plastik (CFRP) buna bir örnek. BMW M, bu teknolojiyi yolda da sunarak, otomobilin evriminde yeni bir sayfa açıyor.
Sürüş teknolojisi açısından BMW M3 CSL’de motor bölümündeki ağırlığı minimum düzeye indirilmiş M3’ün sıralı altı silindirli motoru kullanılmış. Modifiye edilmiş motorda, silindir yüklemesi geliştirilmiş ve sürtünmeler en aza indirgenmiş. F1 teknolojisinin kullanıldığı Drivelogic’li sıralı M şanzıman (SMG), sportif M3 modelinde de olduğu gibi, çok hızlı vites değişimi ve kesintisiz, direkt güç aktarımı sağlıyor. Yani, bu hafif spor otomobil en iyi şekilde ve her açıdan dinamik sürüş deneyimi için tasarlanmış ve yaratılmış demek yanlış olmaz.
Yine de hahif malzeme teknolojisi BMW M tarafından M3 CSL’nin geliştirilmesinde kendi içinde bir amaç değildi. Aksine bir otomobilin dikey aksanı etrafındaki mutlak ağırlık ve kitlesi bir otomobilin yatay, dikey ve boyuna dinamiği için çok önemlidir - sürücü otomobilin yoldaki dinamik preformans keyfini bu şekilde yaşar. Otomobilin ağırlık -güç oranı, yani ağırlığa bağlı performansı ani ivmelenme için çok önemlidir.
Bu noktada, BMW M Müdürü Gerhard Richter karşımıza %110 formülünü çıkarıyor. Richter “BMW M3 CSL’deki ağırlık-güç oranını bir %10 daha azaltmayı başararak, %110’luk bir otomobil yarattık ve yeni bir dinamik performans ligine çıktık.” diyor.
Alternatif materyallerin kullanımıyla ağırlığın daha da azaltılması
BMW M3 CSL’ye sadece bir bakış bile, hafif malzeme konseptinin önemli rolünün farkedilmesini sağlıyor. Ön, yan ve arkadaki gövde uzantılarının CFRP’den üretildiği gözle farkediliyor. Aslında, öndeki gövde uzantısı tamamen boyanmış karbon fiber’den yapılmış; kapıların alt çerçeveleri ve orta konsolda da olduğu gibi.
Ancak karbon fiber her zaman tek başına kullanılmaz. Örneğin, asimetrik olarak bölünmüş yükleme bölümünü destekleyen yapı, uzay uygulamalarında da kullanılan yenilikçi materyal cam-fiber termoplastikten yapılmış. Vücudu kavrayan ön koltuklar da cam-fiber ile güçlendirilmiş plastikten (GFRP) üretilmiş. Bu koltuklar M3’te bulunan koltuklardan sadece daha hafif değil, aynı zamanda dinamik ve süratli sürüş esnasında yolculara daha da fazla destek veriyor. M3 CSL’nin arka camı ince camdan, bagaj bölümünün zemini ise yine uzay uygulamalarında kullanılan çok katlı plakalardan yapılmış.
M3 CSL’deki özel geliştirilmiş 19 inç’lik lastikler ve yeni spor jantlar da otomobilin kusursuz konseptini yansıtırken, 18 inç’lik fren sistemi kısa mesafede, üstün frenleme gücü sağlıyor.
Büyük bir mirası örnek alan BMW M, böylece motor tutkunları için çok özel bir otomobil yaratarak, benzersiz sürüş keyfinin yola aktarımını bir kez daha sağlıyor.
Yorum yapılmamış.