1980'lere kadar kapalı bir pazarda gelişen Türk otomotiv sanayii, bugün global pazarlarda söz sahibi olmaya başladı. Sektör, geçtiğimiz yıl 1 milyon adet üretim ve 14.4 milyar dolarlık ihracat geliri yakalayarak 'üretim üssü' olduğunu bir kez daha kanıtladı. Ancak Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ercan Tezer, bu rakamlara bakarak, rehavete kapılmamak gerektiğine dikkat çekiyor. Çünkü, 2 bin değişik versiyonu aynı imalat bandında üretebilen tesisler, işgücünün verimli çalışması gibi avantajlarının yanı sıra, sektörü bekleyen ciddi tehlikeler de var.
Sadece 5 yıl sürmesi öngörülen global yatırım rüzgarının, rakip ülkelerden yana esmemesi ve Türkiye'nin bu yatırımlardan payını alabilmesi, fasonda kalmayarak tasarıma yönelmesine, AR-GE'ye yoğunlaşmasına ve bu konuda verilecek teşviklere bağlı. Eğer Türkiye bu önlemleri kısa süre içinde alabilirse, 'üretim üssü' olmasının yanına bir de 'mükemmeliyet merkezi' olmayı ekleyecek.
Türkiye'yi bekleyen tehlikelerden ilki; küresel bir sanayi olan otomotivin sürekli, maliyetin düşük olduğu yeni ülkelere yönelmesi. Bu noktada Türkiye için, Mısır, Irak, İran, Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti gibi 10'a yakın ciddi rakip ülke var. Bu noktada yatırım ve AR-GE teşvikleri gibi önlemler alındığında, sektöre göre, Türkiye'nin pazarlık gücü artacak.
Türkiye'nin önündeki bir diğer tehdit ise, teknoloji yönetiminden yoksunluğu. Prof. Dr. Tezer, tasarımda hakimiyet sağlanması halinde, karar mekanizmalarında dominant duruma gelinebileceğine ve yatırımcının istediği an yatırımı alıp götüremeyeceğine dikkat çekiyor.
Maliye'nin mevzuatı beklemede
Maliye Bakanlığı'nın AR-GE konusunda bir atılımı var. Vergi Konseyi nezdinde 80 saat çalışılarak hazırlanan mevzuatla, firmalara nakit ödeme, teknopark zorunluluğunun kalkması ve birkaç yan sanayinin bir araya gelerek ürettiği projelere teşvik verilmesi söz konusu olacak. Mevzuatın çıkması halinde, bin - bin 500 kişilik AR-GE merkezlerinin kurulması da gündemde. Teşvikler, aynı zamanda, yurtdışından da AR-GE merkezlerinin Türkiye'ye çekilebilmesi için ciddi pazarlık gücü kazandıracak. Ancak 'olsun mu, olmasın mı' tartışmaları nedeni ile ilgili mevzuat Bakanlar Kurulu'nun gündeminde sıkışmış durumda.
DÜNYA Gazetesi'ni ziyaret eden OSD Genel Sekreteri Prof. Dr. Ercan Tezer, sektörde gelişmeleri değerlendi. 1980'lere kadar kapalı bir pazarda büyüyen otomotiv sanayiinin, 1 Ocak 1996'da başlayan Gümrük Birliği Anlaşması ile kendini Avrupa malları ile rekabet ortamında bulduğunu söyleyen Prof.Dr. Ercan Tezer, "Gümrük Birliği'nin 65 küsur maddeden oluşan kararında, her biri doğrudan işletmelere yansıyan olumlu ve olumsuz taraf vardı. AB'de bu çok iyi tartışıldı. Biz tartışamadık. Çünkü tartışmak, karşı çıkmak gibi bir anlam ifade etmeye başlamıştı. Oysa işletmelerin geleceğini etkileyen 65 maddeyi nasıl tartışmazsınız" dedi.
Gümrük Birliği'ne, 11 yıl önce tartışıp, iyi analiz ederek girildiği taktirde 27 milyar Euro'luk bir dış ticaret açığının da yaşanmamış olabileceğine dikkat çeken Tezer, "GB'nin başından itibaren, yüksek oranda dış ticaret açığı otomotiv sanayii açısından yaşanmayabilirdi. Maalesef o dönemde kamunun bu işte organize olmaması, AB koordinasyon biriminden yoksun olmamız, böyle bir zarara neden oldu" dedi. Ancak dış ticaret açığının ilk beş yılla, son beş yıl arasında hızla kapandığını belirten Tezer, bu yıl ocak-mart döneminde 2.239 milyon dolarlık ithalata karşılık 3.436 milyon ihracat sonucunda, dış ticaretin 1.197 milyon dolar fazla verdiğini belirtti.
"200'e yakın AB uyum değişikliği yaptık"
AB malları ile tam rekabet edebilmek için 1992'den itibaren ciddi çalışmalara başladıklarını söyleyen Tezer, gerek Ankara'da gerekse Brüksel'de komiteler kurulduğunu söyledi. 2001 yılına kadar 200'e yakın AB ve küresel teknik mevzuata uyum sağlandığını açıklayan Tezer, işgücünde ise eğitime ciddi ağırlık verildiğini kaydetti. Tezer, şöyle devam etti.
"Ana ve yan sanayide ortalama eğitimimiz 40-45 saattir. Fabrikadaki hizmetliden, genel müdüre kadar herkes dahil oluyor. Eğitimlerle küresel ortaklarımızla tam rekabet sağladık. Tam rekabet bize ne getirdi? Bir defa üretim ve ürünlerimizin tümü değişti. Teknolojileri, bizim mühendislerimiz seçiyor. Fabrikaları onlar geliştiriyor ve projelendiriyor. Küresel pazarlarda söz sahibi olmaya başlayan bir yapıya gelindi."
Türkiye'nin yaşadığı iki büyük ekonomik krizin ise sanayide büyük tahribata neden olduğunu söyleyen Tezer, üretimin dörtte bire düştüğünü belirterek, "2002 yılı Ocak ayında ülke genelinde satılan otomobil sayısı 591 adete düştü. Üretim 700 binden 200 bine indi. Bu ortamda işgücümüzü koruduk. Çünkü yetişmiş insan gücünü, herhangi biri ile değiştiremezsin. Yoksa rekabet gücünü kaybedersiniz" dedi.
"Yatırım akımı 5 yıl daha sürer"
Bugün gelinen noktada ise küresel pazarlarda rekabetin sürdürülüp, sürdürülemeyeceği konusunun tartışılması gerektiğine dikkat çeken Tezer, "Bunu tartışırsak bir çözüm buluruz. Ama rehavete kapılıp '1 milyon üretiyoruz, 700 bin ihraç ediyoruz' derseniz küresel gelişime göz kapatırsınız. Çünkü dünyada üretim yapan 62 ülke var. Bu 62 ülke, sizin başarınıza göz dikmiş durumda. Geçen yıl dünyada 69 milyon araç üretildi. Hâlâ 15 - 16 milyon da boş kapasite var. Herkes o boş kapasiteyi doldurmak için birbirinin pazarına hücum ediyor. Küresel ortamdaysak, göz kapatmak mümkün değil" dedi.
Yeni pazarlara akış halinde olan otomotiv sanayiinin, nerede ucuz üretim varsa, orada imalata gittiğini söyleyen Tezer, "Bu akım sürse sürse 3-5 yıl daha sürer. Doğu Avrupa'da çok mutlu değiller. İşgücünün oryantasyonu bakımından. Bu akımın çok iyi değerlendirilip, Türkiye'nin payına düşeni alması lazım" dedi.
Yatırım için doymamış iç pazarın da önemli avantaj olduğunu belirten Tezer, "Belirli bir kalkınma sürecinde, kişi başı gelir 10 bin dolara yaklaşırsa, bir talep patlaması olur. Tahminlerimize göre bu, yılda 1 milyon, 10 yılda 10 milyon araç demektir. Yani 100 milyar dolarlık bir pazar. Bu ihtiyaç iki şekilde karşılanabilir. Ya ithal ederek, ya da üreterek" dedi.
"İthalatın düşmesi yatırıma bağlı"
İç pazarda ithal otomobil payının yüzde 70 olduğunu belirten Tezer, yerlinin ise yüzde 30'da kaldığını söyledi. Bugün 340 modelden sadece 11'inin yerli olduğunu ve yeni model yatırımları çekilmedikçe ithalatın pazar payını düşürmenin zor olduğunu ifade eden Tezer, "Bugün 300-400 bin adetlik üretim yapan sıfırdan fabrikalar kurulup, üretim yapılırsa, yerli araçların payı artar" dedi.
Motor ve aktarma organlarının da Türkiye'de yapılması gerektiğine işaret eden Tezer, bu kritik noktada işin yatırıma, yatırımın ise teşvike dayandığını vurguladı. Bu yatırım için iki firmanın 600 bin adetlik projesi olduğunu söyleyen Tezer, bir firmanın motor, diğerinin aktarma organları projesi olduğunu ve Maliye Bakanlığı'nın da haberdar olduğunu açıkladı.
Türkiye'de üretim yapan 15 firmanın 7 tanesi otomobil ve hafif ticari araç üretirken, kalan üreticilerin ise midibüs, kamyon ve otobüs ürettiğini vurgulayan Tezer, ana ve yan sanayi yatırım toplamının 10 milyar doların üzerinde olduğunun tahmin edildiğini söyledi.
"AR-GE için gerekli mevzuat hazırlandı"
Türkiye'nin önündeki bir diğer tehdidin de teknoloji yönetim yoksunluğu olduğunu söyleyen Tezer, "Türkiye ürettiği oranda tasarım, geliştirme yapamazsa fasonda kalır. Yatırımcı sizden daha iyi üreten varsa oraya gider. Bir ürünün tasarım ve gelişiminde hakimiyetiniz varsa, karar mekanizmalarında da dominant olursunuz. Size sormadan yatırımı alıp götüremezler, yeni ürün koyamazlar. Üretim yetkinliğine, tasarım ve AR-GE'yi ekleyince, adımız 'mükemmeliyet merkezi' olur. Kısaca vazgeçilmez bir ülke oluruz" dedi.
Üretim kapasitesinin bugün 1 milyon 200 bin olduğunu, yıl sonuna kadar 1 milyon 300 bini bulmasının öngörüldüğünü söyleyen Tezer, "2010-2012 hedefimiz katma değerle 2 milyon adet araç üretimi, 1.5 milyon adet araç ihracı ve net 25 milyar dolar döviz girdisi sağlamak. İstihdamını da 600 bine çıkaran bir ülke konumuna gelmek" dedi.
Bu stratejik hedefin gerçekleşmesi için AR-GE teşvikleri ile ilgili sıkıntıların ortadan kaldırılması amacıyla Maliye Bakanlığı'nın Vergi Konseyi'ni görevlendirerek 70 - 80 saatlik mesai sonucunda bir mevzuat hazırlandığını söyleyen Tezer, mevzuatın birkaç önemli özelliği olduğunu belirtti.
"Bakanlar Kurulu gündeminde"
Mevzuatın, firmaların, kira bedeli neredeyse bir Akmerkez fiyatına yakın olan teknoparklara hapsolma zorunluluğunu ortadan kaldırdığını belirten Tezer, ikinci önemli özelliğinin ise rekabet öncesi işbirliklerine teşvik olduğunu açıkladı. Tezer, "Ana ve yan sanayide bir araya gelen üç dört firmanın birlikte ürettiği projelere teşvik veriliyor. Bugüne kadar yoktu. Ancak bu mevzuat bürokratik şartların içine sıkıştı. Herkes bir tarafından çekti ve ortada kaldı. Bize ciddi pazarlık gücü getirecek. Yabancı ortağımız nezdinde bize güç sağlayacak. 'Ben yaparım AR-GE teşviğim var' deme avantajı doğacak. Bu çıktığı taktirde şirketlerimiz, bin kişilik, bin 500 kişilik AR-GE merkezlerinin kuruluş hazırlığını yapıyor. Ve bunları başka ülkelerden buraya taşımanın kavgasını veriyorlar. Ama maalesef bürokrasinin dar kalıpları arasında kaldı. Şu anda Bakanlar Kurulu'nun gündeminde bekliyor" dedi.
"Seçimin erkene alınması talebi eylüle çeker"
Seçim sürecinin otomotiv pazarına etkisini de değerlendiren Tezer, erken seçim nedeni ile talebin eylül ayında dönebileceğini kaydetti. Tezer, "Otomobil alıcılarının belirsizliğe karşı müthiş hassasiyeti var. Otomobil alımına ihtiyaç olarak bakılıyor. Ancak aracınız varsa yeni alımı erteliyorsunuz. Belirsizliğin olduğu dönemde alıcı iki sebeple vazgeçiyor. Birincisi işsiz kalarak aldığını ödeyememekten, ikincisi ise masrafı. Bu nedenle seçim sonuçlarını, hükümetin tekrar kurulmasını bekler. Süreç böyle işlerse, yazın getireceği rehavet de ortadan kalkarsa, eylül, ekim, kasımda ciddi bir talep dönüşü olabilir. Seçimin erkene alınması, talebi de daha öne getirmiş olacak. Ertelenmiş talep geri gelir diye öngörümüz var" dedi.
Köprüden geçen 250 bin kamyon mevzuat kurbanı
Türkiye ile AB arasındaki mal hareketini değerlendiren OSD Genel Sekreteri Prof. Dr. Ercan Tezer, otomotiv sanayiinde hedeflenen 2 milyon adet üretim, 1.5 milyon adet ihracat hesaplandığında 2.5 milyon ton mal hareketi gerektirdiğini söyledi. Limanların yetersiz olması nedeni ile karayoluna bağlı kalındığını belirten Tezer, "Gümrük mevzuatı çözümlenmediği için, yılda 250 bin kamyon köprüden geçiyor" dedi. Çevreci otomobiller konusuna da değinen Tezer, günümüzde sıfır emisyona doğru gidildiğini söyledi. Motor teknolojisinde sınıra gelindiğini belirten Tezer, "Hibrit ve hidrojen buna örnek. Ama bunların ticari hale gelmesi için yaklaşık 15-20 yıl var. Örneğin bir hidrojeni her gün gidip fabrikadan alamam. O nedenle istasyonların da yaygınlaşması lazım. Elektrik deposu halen ağır. Aracın büyük bölümünü kapsıyor" dedi.
"Avrupa'da karbondioksit salınımına göre vergi gündemde"
Avrupa Birliği Komisyonu'nun otomotiv sanayiine yönelik entegre çözümler yaklaşımı ile yeni bir yaklaşımı olduğunu söyleyen Tezer, buna göre karbondioksit salınımına göre vergilendirmenin gündemde olduğunu bildirdi. Tezer, "Vergilendirmenin karbondioksit salınımına göre yapılması iddiası var. Yani yüksek salınım yapana yüksek vergi, düşük salınım yapana düşük vergi. Düşük salınımı sağlamak için de aracın hafifletilmesi lazım. Ama bunun önünde iki engel var. Biri güvenlik unsurları, diğeri aracı ufaltmak; o zaman da müşteri istemiyor. Gürültü olmayacak, ses yapmayacak, konforlu olan araç talep ediyorlar. Bunların hepsi düşük yakıt sistemine karşı olan argümanlar. Çıkış yolu o nedenle kolay gözükmüyor. Şu anda bu konu tartışılıyor" dedi.
"Bin Euro ek maliyet, dizel pazarını yüzde 30'a düşürecek"
Emisyon konusunun maliyet artırıcı bir unsur olmaya başladığını söyleyen Tezer, küçük dizel araçlarda bin Euro kadar ek maliyet getirdiğini söyledi. Emisyona uymak için dizel motorlu araçların pahalılaşması sonucunda pazar payının da düşeceğinin öngörüldüğünü söyleyen Tezer, "Dizelin pazarı düşünce, pazardaki karbondioksit salınımı da yukarı çıkacak. Dizel motorlu araçların pazar payı yüzde 70'e çıkmıştı, yüzde 30'a düşeceği hesaplanıyor. Şimdi ikilemdeler. Avrupa'da en çok bu tartışılıyor" dedi.
"İşe devamsızlık eski Doğu Bloku'nda yüzde 12, Türkiye'de birin altında"
Türkiye'de üretilen araçlarınyurt dışındaki kalite testlerinden birinci çıktığını, üst üste üç yıl, hatta beş yıl birinci gelen şirketlerin olduğunu söyleyen Tezer, "İşgücümüz son derece verimli çalışıyor. Devamsızlık çok az. Bununla ilgili 'mazeretsiz devamsızlık' ölçeği var. Bugün Almanya'da mazeretsiz devamsızlık yüzde 8'ler civarında. Eski Doğu Blok'u ülkelerde yüzde 12-13'ler seviyesinde. 100 kişiden 12-13 kişi o gün işe gelmiyor. Bizde ise birin altında. Bugün Batı'da refah gücündeki artış nedeni ile mesai kavramı ortadan kalkmıştır. Bizde fazla mesaiye kalıp, işini bitirmek bir onur meselesidir. Üretimle ilgili bu nedenlerden dolayı önemli bir cazibe merkeziyiz. Tesislerin yeni olması, teknoloji ile birlikte esnekliği de getiriyor. Özellikle hafif ve ağır ticari araç üreten bazı tesislerimizde 2 bini aşan değişik versiyonu, aynı imalat bandında imal etme şansınız var" dedi.
Yorum yapılmamış.